20 Mart 2014 Perşembe

ÇOCUĞUNUZUN LENF BEZLERİNİ TAKİP EDİYOR MUSUNUZ?




Lenf bezi bozukluğu olarak tanımlanan lenfadenopati, lenf bezlerinin büyümesi, sayılarının artması, şekil ve kıvamda değişiklik, ağrı ya da fonksiyon bozukluğu şeklinde kendini gösteriyor. Çocuklarda sıklıkla viral ve bakteriyel enfeksiyonlar ya da aşılama döneminden sonra görülüyor. Çoğunlukla iyi huylu olsa da lösemi, lenfoma gibi kanser türlerine de işaret edebiliyor. Bu nedenle ağrılı, çok sert, 1,5cm'den büyük ve sayıca bir bölgede beşten fazla lenf bezi görüldüğünde zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerektiğini söyleyen Çocuk sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Seda Özer, çocuklarda görülen lenfadenopati ile ilgili merak edilen soruları Annelik Sanatı dergisi için yanıtlamış. Sizlerle paylaşmak istiyoruz..

"Lenfadenopati" terimi genel anlamda "lenf bezi bozukluğu" olarak tanımlanabilir. Bu bozukluk; boyut artışı, sayı artışı, şekil ve kıvamda değişiklik, ağrı yaratma ya da fonksiyon bozukluğu şeklinde baş gösterebilir. Lenf bezleri aslında vücudun direnç sisteminin bir parçasıdır. Dolayısıyla bir çocukta hiç lenf bezesi olmaması da aslında bir bozukluktur.

Enfeksiyonlar Neden Olabilir

Lenfadenopatilerin büyük çoğunluğu iyi huyludur. Bunlar genellikle lenf bezine yakın bölgede gelişmiş olan viral ya da bakteriyel enfeksiyonlara bağlıdır. Lenf bezlerinin birer savunma organı olduğu hatırlanırsa, enfeksiyonlar sırasında sayıca ve boyut olarak büyümeleri normal kabul edilir. Yine bazı paraziter enfeksiyonlar da lenf bezlerini büyütür. Ayrıca lenf bezinin doğrudan kendinin iltihaplanması da söz konusu olabilir. Çocukluk çağında aşılardan sonra da bölgesel lenf bezi büyümesi gözlenebilir. Nadiren ilaç (epilepsi ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı antibiyotikler gibi) da lenfadenopati yapar.

Sayısı Artıyorsa Dikkat !

Bir grup lenf bezi bozukluğu da bazı kanser türleri (lenfoma, lösemi, lenf bezine sıçramış organ kanserler), depo hastalıkları denen bir grup hastalık, otoimmun hastalıklar, sistemik romatizmal hastalıklar (SLE, romatoid artirit gibi) ve immun yetmezlikler ile ilişkili olabilir. Baş-boyun bölgesindeki lenf bezleri 1 cm'den küçükse normal kabul edilebilir. Ancak lenf bezlerinin ani olarak sayıca artış göstermesi, boyutunun hızla büyümesi, ağrı oluşturması, sertleşmesi uyarıcı olmalıdır. Ayrıca normalde lenf bezlerinin kolay ele gelmediği koltuk altları ve köprücük kemiği çukurunda büyük lenf bezi hissedilmesi hemen daima önemli bir hastalıkla ilişkilidir. Kasık bölgesinde genellikle idrar yolu ve genital bölge enfeksiyonları ile ilişkili lenf bezleri olabilir ancak bu bölge de kötü huylu hastalıklar açısından özellikle dikkat gerektirir. Lenf bezeleri ile birlikte uzun süreli ve dirençli ateş, düzelmeyen enfeksiyonlar, ağrılı lenf bezeleri, çok sert lenf bezeleri, 1.5 cm'den büyük ve sayıca bir bölgede 5-6 dan fazla lenf bezesi, koltuk altında oluşan bezeler, bunlara eşlik eden karın şişliği, solukluk, halsizlik, gece terlemeleri, kilo kaybı gibi ek belirtiler hekime danışmak açısından uyarıcı olmalıdır.


Kasıkta da Görülüyor

Lenf bezleri özellikle bulundukları yere göre değerlendirilmelidir. Örneğin; çene altı, kulak önü ve arkası, arka saç çizgisi bölgelerinde ki lenf bezi büyümeleri büyük oranda baş-boyun bölgesinin enfeksiyonları ile ilgilidir (boğaz-kulak enfeksiyonu, dişeti hastalıkları, viral solunum yolu hastalıkları gibi) ve tedavi sonunda normal hale dönerler. Yine de çok büyük ve sayıca çok artmış lenf bezleri kanser açısından uyarıcı olmalıdır. Koltuk altında ve kasıklarda beze farkedildiğinde öncelikle kollarda ve bacaklarda enfeksiyon odağı ya da yara olup olmadığına bakılmalı, kasık bezelerinde idrar yolu ve genital bölge incelenmeli, bunlar negatifse daha ileri araştırma yapılmalıdır.

Kan Sayımı Yapılmalı

Lenf bezi bozukluklarının tedavisi de ilişkileri oldukları hastalığa yöneliktir. Enfeksiyona bağlı lenf bezi bozuklukları, ilgili enfeksiyonun tedavisinden sonra normale döner. 2-3 haftalık izlem süresinden sonra normale dönmeyen lenf bezleri için ya da başlangıçta enfeksiyonla ilişkisi net olmayan lenf bezleri için ilk tanı testi kan sayımıdır. Kan sayımı ve kan yayması kötü huylu hastalıkların ayrımında çok önemlidir. Lenf bezi büyüklüğü yanında karaciğer ve dalak büyüklüğü de mevcut ise kötü huylu kan ve lenf hastalıkları açısından araştırmak ve esas nedeni tedavi etmek gerekir.

Banyo Yaptırırken Muayene Edin

Beslenme alışkanlığının lenfadenopati ile doğrudan ilgisi yok, ancak düzensiz ve dengesiz beslenme vücut direncinin azalmasına buna bağlı enfeksiyona ve dolayısı ile enfeksiyon ilişkili lenfadenopatilere zemin hazırlar. Aileler çocuklarının bedenini belirli aralıklarla kontrol etmeli, boyun bölgesi, koltuk altları, kasık bölgesi, dirsekler ve diz arkaları da şişlikler açısından yoklanmalıdır. Çocuğun banyo saatleri bu iş için uygun zaman olabilir. Ayrıca çocukta hızlı kilo kaybı, halsizlik, gece terlemeleri gibi ek belirtiler dikkate alınmalıdır. Düzenli doktor ziyaretleri de bazı kötü hastalıkların erken tanınmasını sağlar.



Çocuklarımızla Sağlıklı Günler Dileklerimizle...


KAYNAK :  Annelik Sanatı Dergisi ; Mart-2014 sayısı




10 Mart 2014 Pazartesi

ÖKSÜRÜK VE NEZLE...

Çocuğunuzu Soğuk Algınlığından Koruyabilir misiniz?

Nezle, yani durmadan akan bir burun ve hafif öksürükler, küçük çocuklarda son derece sık karşılaşılan sorunlardır. Bebeklerimizi soğuğa karşı iyice sarar sarmalar, beslenme düzenine ve bakımına gerektiği gibi olmasına dikkat ederiz değil mi? Ama bütün kusursuz çabalarınıza karşın, burnu yeniden akmaya başlar, öksürük baş gösterir yine. Bunda, annelik görevlerinizi gerektiğince yapmamanızla ilgili bir şey söz konusu değildir tabi ki. Nezle, küçük çocukların alışılmış ve kaçınılması olanaksız sorunlarındandır.


NEZLE

Bebekler aşağı yukarı altı aylık oluncaya kadar, özellikle anne sütü emiyorlarsa, annelerinden aldıkları doğal bağışıklık etmenlerinin koruması altındadırlar. Yani bu ilk altı aylık dönemde nezleden etkilenmeleri olasılığı, yok denecek kadar azdır. Ama yedinci aydan başlayarak nezle dönemine girerler ve bu dönemde yapabileceğiniz pek bir şey yoktur. Küçük çocuklar, yılda aşağı yukarı altı kez nezle geçirirler. Nezleye virüsler - ki tek bir virüs değil, çeşitli virüsler- yolaçabilir. Yani bu yüzden küçük çocuğunuz, bir virüsün yol açtığı nezleye tutulup, iyileşmesinin ardından, çok geçmeden başka bir virüsün yol açtığı nezleye tutulabilir. Virüsler antibiyotiklerden etkilenmedikleri için, nezlenin, bedenin savunma sistemine bağlı olarak kendi kendine geçmesi gerekir ve genellikle 5 ile 14 gün arasında iyileşir. Halk arasındaki yaygın inancın tersine, çocuklar ıslandıkları için ya da soğuk rüzgarın etkisinde kalarak üşüttükleri için değil, virüs alarak nezle olurlar.

Nezle, burnun ve gırtlağın iç zarlarını etkileyerek, burun akması, boğaz ağrısı, bazen de hafif öksürük gibi belirtilere yolaçar. Çocuğunuzun savunma sistemlerini, bir nezle virüsü zayıf düşürürse, bazen nezleyi, ikincil bir enfeksiyon izleyebilir. Burnundan kirli sarı bir akıntı akar; bademcikleri ve yutak bademcikleri ile boynundaki lenf bezleri şişebilir. Böyle bir durumda çocuk doktorunuza başvurmanızın zamanı gelmiştir. Doktor, enfeksiyonun çocuğunuzun boğazını ve kulaklarını etkileyip etkilemediğini kontrol ettikten sonra, eğer gerekli görürse bir antibiyotik yazabilir.


Nezlenin tedavisi olmadığı için, nezle geçirdiği sırada çocuğunuza yapabileceğiniz tek şey onu rahatlatmaktır. Bol bol kucağınıza alıp severseniz, sıkıntısının daha az farkına varır. Dolayısıyla, biraz daha fazla özen göstermek ve onunla oynamak için günlük işlerinizi birkaç gün unutmanız, çocuğunuza da hastalığını büyük ölçüde unutturacaktır.

Dondurma ya da soğuk yoğurt, nezleye yakalanmış bir çocuğa verilmesi size ters gelse de, boğaz ağrısını - varsa - yatıştırır; kızarmış burnuna süreceğiniz yumuşak bir bebek kremi ya da losyonu da, burun derisinin kurumasını önler.

ÖKSÜRÜK

Nezle gibi, öksürüğe de, çoğunlukla bir virüs yol açar ve öksürük de nezle gibi, antibiyotiklerle tedavi edilemez. Anne-babalar, doktorların, çocuklarının usandırıcı öksürüğünü "geçirmek" için antibiyotik vermemesinden rahatsız olurlar; ama  antibiyotiklerin bu durumda yararlı olmamaları bir yana, öksürük bazen, bedenin kendini iyileştirme yöntemlerinden birini de oluşturabilir. Çoğunlukla bir burun ya da boğaz enfeksiyonuna eşlik eden öksürüğün görevi, müküsleri (sümük ve balgamı) yerinden sökmek ve yutularak, içerdikleri mikropların mide iç zarında her zaman bulunan asitle yok edilebilmesini sağlamaktır.

Çocuklar, geceleri yataklarında yattıkları sırada daha çok öksürürler; bunun nedeni, burundaki sümüğün, gırtlağın arka yanında birikmesidir. Dolayısıyla, yan yatırılmalarının ya da daha büyük çocukların yastıklarını yükseltmenin, öksürüğü dindirmeye değilse bile, azaltmaya yararı olur. İki çeşit öksürük ve bunlardan her birine iyi gelen ayrı iki ilaç çeşidi vardır. Bu yüzden çocuğun öksürüğünü dikkatli gözlemek gerekiyor. "Yaş öksürük" denilen öksürükte, "balgam sökücü" (ekspektoran) diye adlandırılan ilaçlar verilir ve müküsün (balgamın) temizlenmesini sağlarlar. Yararlı bir amaca hizmet etmeyen, rahatsız edici "kuru öksürük" se, "öksürüğü bastırıcı" (sopresan) ilaçlarla yatıştırılır. Arada ki fark önemlidir; öksürüğü bastıran bir ilaç, çocuğu genellikle geceleri uyandıran kuru, yararsız öksürüğü yatıştırır. Müküsü temizleme görevli, enfeksiyona karşı çıkan, dolayısıyla da "yararlı" olan yaş öksürüğünse, bastırılmaması gerekir. Bununla birlikte, çocuğunuzun "kuru olmayan" öksürüğü birkaç günden uzun sürmüşse, balgam sökücü bir ilacın yararı olmayacaktır. Gerekli ilacı doktorunuz, çocuğunuzu muayene ettikten sonra verecektir.

Ayrıca, öksürüğün yanı sıra soluk almakta güçlük çeken, göğsü hırıltılı ya da öksürüğün yanı sıra, genel sağlık durumu da iyi olmayan bir çocuğun, mutlaka doktor muayenesinden geçmesi gerekir.
"Krup" diye adlandırılan, havlamayı andıran öksürük, yalnızca küçük çocuklarda görülür. Aslında gırtlak iltihabının (farenjit) hafif bir biçimi olmakla birlikte anne-babaları korkutabilir. Çocuğunuz geceleri apansızın, soluk aldığı sırada korkutucu, boğuk bir hırıltıyla birlikte havlama biçiminde  ürkütücü bir öksürükle uyanır. Böyle bir durumla karşılaşırsanız, hemen doktoru ile iletişime girmelisiniz ve doktor çocuğunuzu görene kadar, buhardan yararlanarak çocuğunuzun soluk almasını kolaylaştırın. Çocuğunuzla birlikte banyoya gidip, sıcak su musluğunu açın ya da odasında bir kap içinde su kaynatın. Bu durumda buhar makinelerinin yararlı olup olmayacağı tartışmaya açık bir konudur. Eğer çocuğunuz soluk almakta zorlanıyorsa hemen bir doktora götürmelisiniz.

Öksürüğe çoğunlukla ıslık sesine benzer bir ses eşlik eder ya da çocuğunuz, soluk verirken düdük ötüyormuş gibi ses çıkarır. Bu durum, büyümesiyle kendiliğinden geçebilir. Bebek büyüdükçe ve akciğerlerindeki bronş borularının çapı genişledikçe, ıslıksı ses kaybolur. Ama çocuğunuzda astım bulunması olasılığı da vardır. Çocukların % 10 kadarında astım görülür ve astımlı çocuklar, soluk verirken ıslık sesi çıkarırlar. Bu sesi çocuğunuz bir göğüs enfeksiyonu geçirirken, koştuğu zaman ya da soluk soluğa kaldığı oyunlar oynadığı sırada farkedebilirsiniz. Doktoru astım teşhisi koyarsa, çok fazla endişelenmeyin, günümüzde astım, ilaçlarla büyük ölçüde denetim altına alınabilmektedir.


Böyle bir olasılık söz konusu olmasa da, çocuğunuzun neredeyse hemen hiç tam olarak üstünden atamadığı gündelik burun akmalarının, hafif öksürüklerin sizi kaygılandırması, rahatsız etmesi son derece doğaldır. Ama küçük çocuklarda bunlar kaçınılmazdır ve "ne yaptı da üşüttü" diye kendinizi suçlamanız ya da çocuğunuzun sağlıksız olduğu düşüncesine kapılmamanız gerekir. Nezleye karşı "sihirli" bir ilaç bulununcaya kadar, yanınıza bol bol mendil ve rahatlatıcı içecekler alıp, ona her zamankinden çok daha fazla özen,ilgi ve sevgi göstermek için onunla birlikte odasına kapanmaktan başka yapabileceğiniz şey yoktur. Zaten bunlar da çoğunlukla yeterli olacaktır.

Çocuklarınızla sağlıklı günler...

KAYNAK: MY Child Çocuğum 16. Fasikül Büyüme Sıkıntıları


3 Mart 2014 Pazartesi

ÇALIŞAN ANNE OLMAK

  9 ay karnınızda taşıdığınız canı dünyaya getirdiniz. 9 ay boyunca sizinle birlikteydi. Dünyaya gelişi onun sizden ilk ayrılışı. ancak çalışan anne olduğunuzda bu ilk ayrılış,son ayrılış olmayacak. Sizin işe dönmeniz,onun için en sağlıklı şekilde,en az hasar verici şekilde olmalı. Peki bu durumda çalışan anneleri ve bebeklerini neler bekliyor? Bu yazımda elimden geldiğince bu konuda bilgiler vermeye çalışacağım.

  Annelerin yasal olarak 16 hafta kullanmaları gereken doğum izni vardır. Bu doğum izninin dışında 6 ay daha izin alma hakkında sahiptirler. Bu izinleri kullandıktan sonra işe dönmek mecburiyetinde kalan anneler için,süt izinlerini en verimli şekilde kullanmaları önerilir. Çalışmak zorunda olmayan ya da keyfi çalışan annelerin en az 3 yaşına kadar çocuklarıyla birlikte olmaları önerilmektedir.




İŞE BAŞLAMADAN ÖNCE PLAN YAPIN

  Vaktiniz geldi.Artık işe başlayacaksınız.Çocuğunuz daha çok küçük.Etkilenmesinden korkuyorsunuz. Aslında onun kadar siz de çok etkilenebilirsiniz. Bu zamanların en az hasarla geçmesi için öncelikle sizin sakin kalmanız çok önemli. Yapacağınız planlamalar hem sizin hem bebeğiniz için çok yararlı olacaktır.

    İşte size işe dönmenizi kolaylaştıracak bir kaç öneri:


  • Başlamadan önce alıştırma yapın.
  • Korkularınız hakkında konuşun
  • İşe yavaş yavaş başlayın. (Eğer işiniz buna müsaitse)
  • Bebeğe kimin bakacağına karar verin.Siz işe başlamadan bir kaç hafta önce birlikte alıştırma yapın.
  • Mükemmel olmaya çalışmayın
  • Stres yapmayın
  • Bakıcıyla irtibat halinde kalabileceğinize emin olun.
  • Yardım istemekten çekinmeyin
  • Hem kendiniz hem eşiniz hem bebeğe bakacak kişi için yapılacaklar listesi hazırlayın
  • İş bölümü yapın


BEBEĞİME KİM BAKACAK?

  İşe başlarken bebeğinize bakacak olan kişiye olan güveniniz,bebeğinizin o kişiye alışması,kişinin deneyimi gibi pek çok soru aklınızı kurcalayabilir.Bir kaç maddeyle karar vermenizde yardımcı olabilecek seçenekleri size sunmak istiyorum.ANCAK ŞU KONU UNUTULMAMALIDIR Kİ İLK 3 YAŞTA ÇOCUĞA BAKAN YÜZ DEĞİŞMEMELİDİR..


  • Bakıcıya karar verirken seçici davranın
  • Temiz,düzenli ve dürüst olmasına önem verin
  • Bu kişinin çocuk bakabilme açısından gerçekten yeterli ve uygun olduğuna emin olun
  • Bu kişiden çocuğunuza kendi evinizde bakmasını isteyin
  • Yeterli bir süre çocuğunuza bakıcıyla birlikte bakın ve çalışmaya başlamadan önce aşamalı olarak günün belirli saatlerinde evden uzaklaşarak çocuğunuzu bu uzun süreli ayrılığa yavaş yavaş alıştırın.
  • Bakıcıyı mümkünse evinde ziyaret edin ve çocuklarla ilişkisini gözlemleyin
  • Dakik ve eli çabuk olan aile yaşantısı düzenli olan bakıcıları tercih edin


İŞE BAŞLADIKTAN SONRA

  Çocuğunuzdan ayrılıyor olabilirsiniz.Ancak bu sizin aranızdaki bağın koptuğu anlamına gelmez.Siz ne kadar az stresli olursanız,o da en az stresle bu dönemi atlatır.
  Çocuğunuzla aranızdaki bağın kopmaması için en etkili yol iletişimdir. Siz orada olmasanız da ses kaydınızı ya da bir videonuzu bebeğiniz için evde bırakabilirsiniz.
  Siz eve döndüğünüzde bebeğinizde kucaktan inmeme,sürekli ilgi bekleme gibi durumlar çok doğaldır.Bu durumda sabırlı olup,çocuğunuzla verimli vakit geçirmeniz gerekir.eğer bebeğiniz emiyorsa,sürekli memede kalma isteği,memede uyuma isteği görülür.Bu bebeğin anneye "doymak" istemesidir. Küçük yaşlarda nesne devamlılığı kazanılmadığı için,sizi kaybetme,görmediği zaman ortadan kaybolduğunuz düşüncesinin hakim olduğunu unutmayın.
  İşten döndüğünüzde ne kadar yorgun olsanız da bunu unutun ve bebeğinizle oyunlar oynayın.Konuşun anlatın.Ertesi gün yine işe gideceğinizi bir kaç saatliğine başkasının bakacağını,fakat akşam eve döneceğinizi söyleyin.Küçük olsa da o bunu anlayacak,hissedecektir.Eğer çocuğunuz okul çağındaysa ona küçük görevler verin,akşam işten geldiğinizde size heyecanla gösterebileceği etkinlikler yapmasını isteyin.

  Son olarak;
ÇOCUĞA AYRILAN ZAMANIN ÇOKLUĞU DEĞİL,VERİMİ ÖNEMLİDİR..

Sevgi ve Saygıyla
İpek..

*Kaynak:
Bebeğim ve biz dergisi-doğum sonrası işe dönüş
Annelik akademisi,Anne İş'te-Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin
Bebek dergisi-Ekim 2011
Bebek dergisi-Mart 2012